Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yapArama

 

 Urla 'nın tarihi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Keyfi izmir
Admin



Erkek Mesaj Sayısı : 220
Yaş : 41
Kayıt tarihi : 14/11/08

Urla 'nın tarihi Empty
MesajKonu: Urla 'nın tarihi   Urla 'nın tarihi Icon_minitimePtsi Ocak 05, 2009 12:32 am

Helenistik - Roma Devri
Urla çok eski bir yerleşim merkezi
özelliğindedir. Tarihi M.Ö. 2000 yıllarına kadar uzanır. Urla'nın o
devirlerdeki adı Klazomenai'dir. M.Ö. 2000 yıllarının sonlarında Ege
göçleri sonucu, Dor'ların orta Avrupa içlerinden aşağıya, Yunanistan'a
inmeleri ile Yunanistan'da oturan İon'lar Anadolu'ya geçerek İzmir
Körfezi'nden Mandalya Körfezi'ne kadar uzanan bölgede yerleşmişlerdir.
O devirlerdeki kargaşadan dolayı Anadolu'ya gelerek yeni kentler
kurmuşlar. Hatta Hititler gibi büyük devletler bile bu kargaşadan
etkilenmiştir. Bu bölgeye İonia adını vermişler. İon kolonizasyonu
olarak adlandırılan bu olay, zamanla yayılmış ve Smynnaa (Eski İzmir)
ve Phokaia(Eski Foça) Aiollerin elinden koparılıp alınmış ve birer İon
kent devletine dönüştürülmüştür.
Klazomenai antik kentinin kalınrıları Urla'nın İskele
mahallesinde bulunmaktadır. Şu anda kazılar halen devam etmektedir. Bir
kısmı Karantina Adası üzerinde bulunmaktadır. Çıkarılan önemli
kalıntılardan birisi de o devirlerde kullanılan bir zeytinyağı
fabrikasıdır. Ağaçlı yolun (Mithat Paşa Caddesi) İskele tarafında
batısında bulunmaktadır. Klazomenai M.Ö.188 de, Roma'nın Pergamon
Krallığı'nın müttefiki olarak yer aldığı, Suriye Krallığı ile yapılan
Apemai barışından sonra, Romalı'lar tarafından özgür bırakılan şehirler
arasındadır.Ayrıca Drymussa (Uzunada) Adası'da Klazomenai'a
eklenmiştir. Arkeolojik bulgular Klazonmenai Kentinde yerleşimin en geç
M.S. 5. Y.Y. başlarına kadar devam ettiğini göstermektedir. Bizans
döneminde Piskoposluk listesinde adı geçen Klazomenai kentinin bazı
arkeolojik deliller işiığında eski kent arazisi içinde kalan ve
günümüzde Gülbahçe olarak adlandırılan yerde bulunmaktadır.

Helenistik-Roma
döneminde anakara boşaltılmış ve Karantina Adası'ndaki yerleşim önem
kazanmıştır. Karantina Adası'nın doğu kıyısındaki modern plajın
içerisinde Helenistik-Roma dönemi villaların duvarları ve deniz
içindeki temelleri gözlenebilmektedir. Adanın kuzeyindeki tepenin en
yüksek noktasında bir tapınak bulunmaktadır. Bu tapınağın terasının
kuzeyindeki bir yığıntıdan Arkaik dönem oturan kadın heykelciklerinin
Helenistik dönem kopyaları elde edilmiştir.
Karantina Adası'nda çıkarılan çeşitli arkeolojik eserlerden yerleşimin M.S. 5. Y.Y.'a kadar devam ettiğini göstermiştir.
Türk Devri
Türkler
1071 Malazgirt Savaşından sonra Anadolu'ya daha sistemli bir şekilde
yerleşmeye başlamışlardır. Kendi Türk-İslam kültürlerini Anadolu'da
yerleştirmiş ve karşılıklı kültür alışverişiyle Anadolu uygarlığı
ortaya çıkmıştır. Bu şekilde Anadolu'da ilk büyük Türk Devleti Anadolu
Selçukluları olmuştur.
Türklerin Ege Denizine ve İzmir'e
ulaşması 1080 li yıllarda Çaka Bey tarafından gerçekleştirilmiştir.
İzmir artık bir Bizans şehiri değil bir Türk şehri olmuştur. Çaka Bey
Türklerin ilk donanmasını da kurmuştur. Bu sayede kıyı şehirlerini de
ele geçirmiştir. Bu şehirler arasında Klazomenai'de vardır. Çaka Bey'in
kurduğu beylik kendi ölümüyle birlikte dağılmıştır. Bu tarşhten sonra
iki yüzyıl kadar Batı Anadolu'da Türk - Bizans mücadelesi olmuştur.
1243
yılında Anadolu' giren Baycu Noyan komutasındaki Moğollar Anadolu
Selçuklular'ın zayıflamasına sebep olmuştur. Anadolu Selçuklular'ın
1308 yılında yıkılmasıyla Anadolu'da beylikler dönemi başlamıştır.Bu
beyliklerden Aydınoğulları Beyliği Batı Anadolu'da kurulmuştur.
Aydınoğulları Beyliği 1308 yılında Germiyanoğulları Beyliği Subaşısı
Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından kurulmuştur. 1330 yıllarında İzmir ve
Urla'yı topraklarına katmıştır. Bu Aydınoğlu Umur Bey ve İbrahim
Bahadır Bey tarafından gerçekleştirilmiştir. Aydınoğulları sahilden 4
km içeride yeni bir yerleşim yeri kurmuşlardır. XIV. Y.Y. sonlarına ait
bulunan eski kayıtlarda Urla'dan Karye Pazarı olarak bahsetmektedir.
Urla ilk kurulduğu yıllardan itibaren bir pazar yeri olma
özelliğindedir. Bunda liman ve Çeşme'nin ticaret merkezi olması etken
olmuştur.
1390 yılında Osmanlılar'ın eline geçmiştir.
Yıldırım Bayezid'in Timur'a karşı Ankara savaşını kaybetmesiyle tekrar
el değiştirmiş ancak Anadolu Beylikleri 1425-1426 yıllarında II. Murat
tarafından ortadan kaldırılmıştır. Bu dönemlerde Urla ticaret alanında
hızla gelişmiştir. Urla'da 200 kadar dükkan bulunduğu anlaşılmaktadır.

1520-1540
yıllarında Urla'da 2000 vergi mükellefi bulunmaktadır. Urla'da bulunan
dükkanların ve sekiz köyün geliri 1523'te Kanuni'nin annesi Hayfa
Sultan'ın Manisa'da inşa ettiği külliyesine aktarıldığı bilinmektedir.
Tarihi
kayıtlardan elde edilen bilgilere göre XVI. Y.Y. başlarında İzmir
gümrüğünün geliri 80000 akça, Urla gümrüğünün geliri ise 30000
akça'dır. Bu kayıtlardan İzmir ve Urla iskeleleri sadece Osmanlı
limanları arasında ticari etkinliklerde bulundukları anlaşılmaktadır.
Bu dönemlerde dış ticari bağlatılarda Çeşme limanı kullanılmaktaydı.
Urla'daki deniz ticareti XVI. Y.Y. sonlarında gerilemeye başlamıştır.
Ticaret gemileri artık Urla limanına uğramamaktaydı. Bunun en önemli
sebebi büyük Türk denizcisi Piri Reis'in dediği gibi bu suların korsan
yatağı olmasından kaynaklanmıştır.
Sevr Anlaşmasıyla Urla ve
Ege Bölgesi Yunanlılar'a verilmiştir. 18 Mayıs 1919 tarihinde
Yunanlılar İzmir'e girerek Urla'yı da işgal etmişlerdir. Ancak Türk
Milleti, büyük Kurtuluş Savaşı sonunda tekrar vatan topraklarına
katmıştır. 12 Eylül 1922 tarihinde Urla düşman işgalinden
kurtarılmıştır.
Görüldüğü gibi Urla tarihte her zaman
önemli bir yer tutmuştur. Nitekim her dönemden eserler Urla'nın çeşitli
yerlerinde mevcuttur. Osmanlı döneminden kalan Camiler, hamamlar,
kervansaraylar Urla'da halen mevcut bulunmaktadır. Ancak maalesef
bizler bu eserleri yeterince koruyamamışız. Hemen hemen hepsi şu anda
viranelik halindedirler. Halkımız bu tarihi eserlerin değerini
bilmemektedir. Konuyla ilgili resmi kurumlar ise bürokratik işlemler
arasında kaybolmuş vaziyette hiç bir modern koruma yöntemini
uygulamamaktadır. Koruma olarak orayı SİT ilan edip kendi haline
bırakmayı anlamaktadırlar. Ne bir restorasyon çalışması yapılmakta ne
de bu yönde halk yönlendirilmektedir. Temennimiz Batı ülkelerinde
uygulanan tarihi eserleri koruma ve restorasyon çalışmalarının hemen
başlanmasıdır. Bu konudaki bürokratik engellerin kaldırılmasıdır.
URLA YARIMADASI :
Kısa ve kalın saplı bir çekici andıran, kıyı­ları çok girintili -
çıkıntılı ve adalı bir yarımada İzmir körfezinin sert bir dirsekle
birbirine bağlanan iki parçasını açık denizden ayırır. Yarım­adanın
relyefi çok parçalıdır : genellikle çukur alanlar, basık eşikler,
kısmen de koylarla birbirinden N-S doğrultulu dağlık alanlardan
meyda­na gelir. Bu yarımadanın tümüne 1. Coğrafya Kongresi'nden beri
Urla yarımadası diyoruz; bu ad yerine kullanılmış olan başka iki adı
da, ya­rımadanın ayrı parçaları için kullanıyoruz : N-S doğrultulu
büyük Kara­burun yarımadası ile Alaçatı kıstağı ötesinde, Ege
bölgesinin batıya doğ­ru en fazla uzanan kesimi olan Çeşme yarımadası.
A. Philipson Eritre yarımadası adını kullanmıştı (Karaburun
yarımadasının orta kesiminin batı kıyısında yer alan antik Eryhrai
şehrinin adından). Urla yarımada­sı doğuda N-S genel doğrultulu bir
alçak alan (İzmir içinde denize dökü­len Kızılçullu deresi
vadisi-Cumaovası-Torbalı) ile Nif dağından ve Boz-dağlardan ayrılır. Bu
çukuralan batısında yarımada çoğunlukla II. Za­man şist, kalker ve f
üsleri ve temelde meydana çıkan I. zaman (Devon-Karbon) kayaçlarından,
yer yer III. zaman andezit-dasit lav ve tüflerinden oluşmuştur. N-S
doğrultulu dağlık kütleleri ayıran alçak alanlarda ise Neojen tatlısı
göl tortulları ve alüvyonlar bulunur. Cumaovası çukur-alanı doğusunda
ise Nif dağının II. zaman kayaçları bir neojen çukuriyle Bozdağlar'ın
billûrlu şistlerinden ayrılır. Bu oluşum gösterir ki, aslı ve
doğrultuları birbirinden farklı dağlık kütleler ve aralarındaki
az-çok-çu-kur alanlar, son yer hareketleri ve kırılmalarla tek bir
dağlık yapı görü­nümü almışlardır. Seismik etkinlikler ve çok sayıda
sıcak ve mineralize su kaynakları (örneğin İzmir batısındaki
«Agamemnon» kaplıcası, Çeş­me ılıcası) yer hareketlerinin son
etkilerini yansıtır.
Urla yarımadasının orta kesiminde (Urla
dolayları) oldukça alçak bir görünüş vardır; fakat buradan doğuya doğru
yükselti 800 m. yi hatta kuzeydoğuda 1.000 m yi aşar: Kızıldağ (1.040
m). Bu dağın İzmir körfe­zi kıyısına inen dik yamaçları üzerine
İzmir'in siluetine özellik veren te­peler yükselir: Çatal dağ, batı
haritalarında «Üçkızkardeş» ve «İki kar­deş» gibi adlar bu bakımdan
anlam taşır.
Urla yarımadasının alçak kesimlerinde Akdaniz makisi,
bunun ara­sında yer yer bağlar ve zeytinlikler, yükseklerde de kurakçıl
orman (kı­zılcam) yer alır. Bir zamanlar çok yaygın olan çekirdeksiz
üzüm bağları şimdi yeniden gelişiyor. Bununla beraber, Urla kesimi gibi
alanlar dışın­da tarıma ayrılabilecek yerler sınırlı, nüfus ta azdır.
Yalnız İzmir körfe­zinin güney kıyısı boyunda oturma banliyölerinin
buraya doğru yayıl­makta olduğu görülmektedir. Gerçekte Urla
yarımadasının kıyıları, gü­zel plajları; yazlık kamp yeri olmaya çok
elverişli köşeleriyle, Türkiye'­nin turizm bakımından en canlı bir
kesimi olmaya adaydır. Çeşme'nin nüfusu (1990'da 21.000), yaz aylarında
villa ve otellere gelenlerle çoğalır ve 80 Km. lik iyi bir yol da
burayı İzmir'e bağlar. Buna karşılık, Karabu­run yarımadası çok
engebeli (Akdağ 1.200 m. üstünde), henüz sapa ve yol bakımından
elverişsiz durumdadır; fakat burada da kalabalık yer­lerden
hoşlanmayanların beğeneceği çok plajlar vardır. İlçe merkezinin nüfusu
ilk defa 1985 te 2000i, 1990'da 3000'i aşabildi (1975 te 1300, 1980 de
1500, 1985'te 2020 1990'da 3.400). Çevresinde ticarî anlamda nergis
çiçeği üretimi gelişme yolundadır. Burada Cumhuriyet devrinden önce
işletilmeye başlamış cıva madeni yatakları vardır. Yarımadanın güney
kesiminde Seferihisar (eskiden Sivri veya Sifri hisar yazılırdı, sonra
İç Anadoludaki benzerinden ayrılmak için böyle yazıldı ve bu şekle
alışıldı: 11.000 nüf.) önündeki Sığacık limanı, Çeşme koyu gibi Osmanlı
devrin­de önemli bir deniz üssü meydana getiriyordu, îlkçağ'm ünlü bir
sitesi olan Teos bunun yakınında bulunur. İzmir'e en yakın güzel plaj
(55 -Km.) bu kesimdedir (İzmir'in yakınındaki Karşıyaka ve İnciraltı
plajları çamurlu ve elverişsiz). Güneydoğuda Gümüldür kıyıları da
turistik olanaklar bakımından zengin olduğu gibi, burada ihracat konusu
da olan Satsuma mandalinası da bol olarak yetiştirilir. Yarımadanın
orta kesiminde ve İzmir körfezi kıyısından biraz içeride olan Urla
(1990'da 26.6000 nüf.) ise zengin bir tarımsal çevrenin alışveriş
merkezi duru­mundadır (zeytin, tütün, üzüm, sebze).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Keyfi izmir
Admin



Erkek Mesaj Sayısı : 220
Yaş : 41
Kayıt tarihi : 14/11/08

Urla 'nın tarihi Empty
MesajKonu: Geri: Urla 'nın tarihi   Urla 'nın tarihi Icon_minitimePtsi Ocak 05, 2009 12:33 am

İZMİR ÇEVRESİ: Urla yarımadası, Nif (Kemalpaşa)
dağı, Manisa dağı ve Bozdağlar, İzmir şehrinin yerleştiği alan
etrafında alçak eşikler tarafından birbirinden ayrılır. Bunların
arasında kalan kesim,. İzmir körfezinin bitim yeri, tabiatın geçmesine
kolaylık sağladığı yollarla Ge­diz, Küçük ve Büyük Menderes vadilerine
ve daha ötelere bağlanır. Ha­rita üzerinde yapılacak ilk gözlem, burada
büyük bir şehir, birinci sınıf­tan bir ekonomik merkez, Ege bölgesinin
tek önemli limanı olan İzmir'in kurulması etkileyen nedenleri belirtir.
Gözlemlerin
ilk ortaya koyduğu bir sonuç, büyük coğrafyacı A. Phi-lippson'un
belirtmiş olduğu gibi, İzmir'in büyük bir hinterland (ard-ül-ke) ,a
karşılık, oldukça dar bir yakın çevreye sahip oluşudur. Gerçekten de
İzmir'in yayıldığı alan her yönden bir takım dağlarla âdeta
kuşatıl­mıştır: şehrin kuzeydoğusunda Manisa dağı, kuzeyinde onun
uzantısı olan Yamanlar dağı, doğuda Nif (Kemalpaşa) dağı, güneyde
Kızıldağ, batıda, İzmir körfezinin ilk kesimini sınırlayan Karaburun
yarımadası­nın grimavi duvarı yükselir. Ancak şu var ki, bu dağlar
arasında geçil­mesi kolay alçak eşikler bulunur ve bunlar İzmir'in uzak
çevreye bağ­lanmasını sağlar: doğuda Belkahve gediği, Manisa dağı
üzerinde Sabun­cu beli, Yamanlar ve Dumanlı dağlar arasında
demiryolunun geçtiği Menemen boğazı ve nihayet güneyde şehrin
yaslandığı Kadefetepe'nin doğu kenarını yararak körfezin bitimine inen
Kızılçullu deresi (eski adı: Meles) vadisini izleyerek 130 m. lik az
belirli bir eşikten geçilen Cuma-ovası çanağı (sularını Tahtalı çayı
boğazı ve Gümüldür deresi ile güney­de Ege denizine yollar) ve bu
çanaktan, hemen hemen kesintisiz geçilen Torbalı ovası (Küçük Mendares
vadisi).
Yakın çevrenin dar oluşu büyük bir şehir kurulması için
faydalı ol­muş, böylelikle tabiat İzmir limanının kurulacağı yeri,
öteki Ege liman­ları gibi, büyük akarsuların getirdiği alüvyonlarla
dolmak tehlikesinden korumuş, nüfusu yüzbinleri aşacak bir şehrin
sağlığını bozacak geniş bataklıklar meydana gelmesini önlemiştir. İzmir
körfezinin bu bitimine yalnız Bornova ovasının sularını toplayan
dereyle yukarıda adı geçen Kızılçullu deresi dökülür. Ovanın güney
kesiminde bir de suyu bol Hal-kapınarkağnağı vardır ki, bunun önünde
meydana gelen bataklık son yıllarda zararsız hale getirilmiştir.
Kızılçullu deresinin körfez bitimine yaydığı üçgen biçimli delta
Alsancak'ta kuzeye doğru ilerler ki bunun doğusunda kalan koy şimdi
İzmir'in ticaret limanı olarak donatılmıştır. Şehrin en geniş kısmı bu
deltanın batı yarısına yerleşmiş, buradan da batıya doğru kıyı boyundan
Kadife tepe (eski Pagos, 186 m.) ile deniz arasında git gide darlaşan
bir şerit halinde uzanmış, orta kesiminde dal­gakıranla korunmuş eski
liman, bunun hemen gerisinde tütün, üzüm, incir v.b. tarımsal ürünlerin
işlendiği atelyeler ve çarşı, daha batıda hü­kümet semti (şimdi bir
meydan halinde) ötesinde eskiden evlerin deniz kıyısından başladığı
şimdi de bir kıyı yolunun boyladığı semtler
(Karan-tina-Göztepe-Güzelyalı) ve yeni eklentiler yer almakta ve
İnciraltı plaj semtine kadar uzanmaktadır. Kızılçullu deresi deltasının
doğu kısmı ön­celeri hemen hemen boşken sonraları daha çok endüstri
kurumları ve kısmen oturma semtleriyle kaplanmış ve şehir son yıllarda
ovanın güney kenarındaki köylerin yerini de kaplamış, buna yamaçlar
üzerinde düzen­siz yerleşmeler eklenmiştir. Bütün bu kesimler asıl
İzmir'i meydana geti­rir. Ötedenberi İzmir'in en önemli oturma
banliyösü kuzeyde, asıl şehir­den Körfezin 2 km.'yi aşan bir
genişliğiyle ayrılmış Karşıyaka tarafından meydana getirilir. Önceleri
kıyının dar bir şeridi üzerinde yer almış olan Karşıyaka her yönde
genişlemiş Yamanlar dağı yamacına dayanmış, körfezin doğu kıyısındaki
daha ziyade endüstriyel banliyöye (Turan-Bayraklı) bitişmiş, yalnız
batıda eski Gediz ağzındaki bataklıklar önün­de duraklamıştır. Bugünkü
İzmir böylece, Karşıyaka'nın batısıyla (Bos­tanlı) asıl İzmir
banliyölerinin batı ucu arasında körfezin güney kıyısı boyunda uzunluğu
30 Km.'yi geçen eğri bir şerit, bir hilâl meydana ge­tirmektedir.
Fakat
bugünkü İzmir yalnız bu şeritten ibaret değildir. Körfezin do­ğu
uzantısı olan ovanın kuzey kenarında, Manisa dağından inen yolun ovaya
çıktığı yerde B o r n o v va , güneyde Kızılçullu vadisi boyunca
yeralan semtler, doğuda bir vadi ağzına yerleşmiş Buca ve daha gü­neyde
Seydiköy-Gaziemir öteden beri önemli olan, son dev­rede ise çok büyüyüp
gelişen banliyölerdir ki vaktiyle buraları trenle gi­dilen ayrı
semtlerken şimdi Büyük İzmir yerleşme alanı içine girmiş, ay­ni
zamanda, ne yazık ki, aradaki boşluklar ve belli bir eğime kadar
ya­maçlar gecekondu yapılarıyla kaplanmıştır.
İzmir'in geçmişi
ilkçağın derinliklerine kadar çıkar. Körfezin biti­minde, yerleşmeye
elverişli bir yerde, en eski kurulmuş beldenin nerede olduğunu ve ne
zaman kurulmuş bulunduğunu bilemiyoruz. Fakat Smyrna adıyla tarih
sahnesine çıkan şehrin İyonya göçleriyle ilgili olarak M.Ö. XI.
yüzyılda kurulmuş olduğu tahmin ediliyor. Smyrna'yı anla­tıldığına göre
Efesliler kurdular ve ona ad verdiler. Sonradan P a l a i a S m y r n a
(Eski İzmir) denilecek olan Smyrna, ilk olarak körfezin ku­zeydoğu
kenarında, Yamanlar dağının güney eteğinde, Bayraklı ile Bor­nova
arasında, o zaman deniz kıyısında bulunan bir tepe üzerinde
kurul­muştu. M.Ö. VII. yüzyılda Lidya egemenliğine geçen Smyrna, ertesi
yüz­yıl (M.Ö. IV) Perslerin istilâsına uğradı; harap oldu. Tekrar
kurulurken de artık alüvyon birikmesiyle kıyıdan uzak kalmış eski
yerine dönmedi. Bu ikinci kuruluş (Büyük İskender'in gördüğü bir rüya
efsanesine daya­tılarak) sırasında Smyrna, Lysimakhos tarafından Pagos
dağı (Kadife Kale) eteğine yerleştirildi. Smyrna'mn kara içine bir koy
gibi giren, önü kuleler arasına gerili zincirle korunan bir iç limanı
da vardı (sonradan dolmuş). M.Ö. II. yüzyılda Roma egemenliğine girdi.
Bizans devrinde Türklerin eline ilk defa 1076 ya doğru geçtiyse de
sonra birkaç defa sa­hip değiştirdi. 1330'a doğru Aydın oğlu Ömer bey
İzmir'e yerleştiyse de 1344'te Rodos Şövalyeleri İzmir'in iki
kalesinden kıyıda olanı zapettiler. Türklerin «Gâvur İzmir'i» dedikleri
bu kale 60 yıla yakın onların elinde kaldı ve 1403'te Timur tarafından
geri alındı. Osmanlı egemenliği İz­mir'de 1424'te kesin olarak kuruldu.
Anadolu'nun Ege kıyılarının tek önemli limanı olarak gelişti. Memleket
içinden gelen mallar, buradan Avrupanın Akdeniz memleketlerine,
Hollanda ve İngiltereye... giderdi. Vakit vakit depremler ve yangınlar
ile veba ve kolera gibi hastalıklar­dan zarara uğraması, gelişmesini
önlemedi. XVII. yüzyılda da nüfusu belki 30 bini bulmuştu. XIX.
yüzyılın ikinci yarısında İzmir, Konak'la Alsancak arasında rıhtıma
kavuştu, Konak önündeki liman alanı men­direklerle korundu. İzmir
(Basmahane)-Manisa-Kasaba (Turgutlu) ve İzmir (Alsancak) -Aydın
demiryolları yapıldı, kentin nüfusu 100 bini aş­tı. Birinci Dünya
Savaşma yakın yıllarda İzmir nüfusu 250.000 hatta 300.000 tahmin
ediliyordu. Bunun yarısı Türklerden, geri kalan azınlık ve
yabancılardan oluşmuştu. 15 mayıs 1919'da Yunanlılarca işgal edil­mesi
Anadolu'da son derece büyük bir şok etkisi yaptı ve Millî Mücadele'-nin
başlamasına yol açtı. İzmir 9 eylül 1922'de kurtarıldı ve bu sırada
şehrin kuzey kısmındaki mahalleler yandı. Sonradan bu mahallerin
ye­rinde modern görünüşlü yenileri yapıldı ve her yıl Uluslararası
İzmir Fuarının kurulduğu Kültür Park açıldı. Bugünkü İzmir Kordon'u,
modern binaları, otelleri, NATO karargâhı, İkinci Kordon ise bunun
ge­risinde ticaret evleriyle çok canlı bir yaşama kavuşmuştur. 1927
sayımı İzmir'in nüfusunu 154.000 olarak saptamış, bu nüfus oldukça
yavaş bir artışla 1950'de 228.000'e yükselmiş, 1960'da 361'000'e
çıkmış, 1965'te 412.000, 1970'te 521.000'e, 1975'te 637.000'e
yükselmiştir. Artmaya devam eden nüfus 1980'de 750.000'i aşmış, 1985'te
de 1.5 milyona yaklaş­mış (1.490.000) 1990'da 1.757.000'i bulmuştur. Bu
konuda şunu da hatır­latalım ki, 1945'ten önce İzmir, nüfusu ile
İstanbul'dan sonra ikinci ge­lirken, o tarihte yapılan sayımda
ikinciliği Ankara'ya bırakmıştır.
İzmir her şeyden önce Batı
Anadolu'da geniş bir alanın ticaret li­manıdır. Yalnız Ege ovalarından
gelen ürünler değil, İçbatı Anadolu, hatta Göller yöresi ve İç
Anadolu'nun komşu kesimleri ihraç mallarını İzmir'e yollarlar. Bu
durum, İzmir'in Türkiye ihracatının % 40 ile neden başta geldiğini
açıklar. Buna karşılık ithalât alanında İzmir'in payı % 10'u bulmaz ve
İzmir; İstanbul, İskenderun ve Mersin limanlarının ar­dından gelir.
İhracat malları, gemilere yüklenmeden önce İzmir atelye-lerinde
işlenir. Bu durum İzmir'de dış ticarete bağlı endüstri kurulma­sına
meydan vermiştir. Şüphesiz işgücü bolluğu ve büyük kentin tüke­tim
faktörü de endüstriyi kamçılamıştır. Böylece İzmir Türkiyenin
İs-tanbuldan sonra ikinci önemli ticaret limanı ve ikinci endüstri
merkezi durumuna yükselmiştir. I. Dünya savaşına kadar Ege kıyılarında
bazı iskeleler (Ayvalık, Dikili, Kuşadası, Güllük ve başka bazı yükleme
iske­leleri) İzmir'in ihracat faaliyetlerini az da olsa
paylaşıyorlardı. Kara­yollarının gelişmesi bu iskelelerin önemini hemen
bütünüyle ortadan kaldırmış ve ticaret faaliyetleri tekel durumunda
İzmir'de toplanmıştır. İzmir'in ihracatı arasında tütün, pamuk, kuru
üzüm ve incir, palamut, meyankökü, afyon, baklagiller, tahıl,
zeytinyağı, halı, ham madenler yer alır. Eskiden bu malların bir kısmı
Basmahane istasyonuna gelir, buradan araba ve deve sırtında kıyıya
indirilerek rıhtıma yığılır ve ora­dan mavnaların aracılığı ile
gemilere yükletilirdi. Cumhuriyet devrinde Alsancak ticaret limanının
yapılması eski limanın yükünü hafifletti. İz­mir limanında sürekli bir
canlılık bulunmakla beraber, yaz sonunu izle­yen birkaç ay içinde bu
canlılık en yüksek düzeyine ulaşmaktadır.
İzmir Ege bölgesinde
ekonomik etkinlikleri kendine toplamış görün­mekle beraber, son
yıllarda çağdaş koşulların ve eğilimlerin etkisiyle ye­ni endüstri
kuruluşlarının kentsel alan dışında yer seçtikleri görülmek­tedir; buna
örnek olarak büyük ve yeniden büyütülme halinde olan İz­mir petrol
rafinesi'nin kent içinde, ya da yakınında değil Aliağa'da ku­rulmuş
olduğunu hatırlayabiliriz.
İlk defa Cumhuriyet devrinde İzmir,
yüzyıllar boyunca yoksun kal­dığı kültürel merkez karakterini kazandı.
Her basamakta ve çeşitli öğ­retim kurumları ile beraber, gelişme
halinde bir Ege Üniversitesi'ne da­ha sonra da Dokuzeylül
Üniversitesine kavuştu.
İzmir konusunu
tamamlarken şehrin Ege Bölgesinde turistler tarafından en çok ziyaret
olan merkez olduğunu ve bu bakımdan önemli bir turistik üst meydana
getirdiğini söylemek yerinde olur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Urla 'nın tarihi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Urla Tarihi
» Özetle Urla
» URLA resimleri
» urla mermerli çeşme
» Urla Karantina Adası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: İZMİR :: URLA-
Buraya geçin: